Скачать презентацию TÜRK KÜLTÜR TARİHİNDE GÜREŞ Hazırlayan Mehmet TÜRKMEN Ondokuz Скачать презентацию TÜRK KÜLTÜR TARİHİNDE GÜREŞ Hazırlayan Mehmet TÜRKMEN Ondokuz

76ac514cb3d36df051792b827b681c1b.ppt

  • Количество слайдов: 21

TÜRK KÜLTÜR TARİHİNDE GÜREŞ Hazırlayan: Mehmet TÜRKMEN Ondokuz Mayıs Üniversitesi Y. D. Beden Eğitimi TÜRK KÜLTÜR TARİHİNDE GÜREŞ Hazırlayan: Mehmet TÜRKMEN Ondokuz Mayıs Üniversitesi Y. D. Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Antrenörlük Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı

n n n Diğer taraftan günümüz turizm dünyasının ilgi alanı temiz denizler, bol güneş, n n n Diğer taraftan günümüz turizm dünyasının ilgi alanı temiz denizler, bol güneş, tarihi eserlerin yanı sıra gidilen bölgenin kültürel hayatların zenginliğidir. Japonların sumo güreşi, Ruslar’ ın barba’sı, İspanyollar’ ın boğa güreşi vb. binlerce yabancı seyirci çeken, Türkler’ in geleneksel güreşleri daha engin ve zengin bir köklü geleneğe sahip olmasına rağmen dünyanın ilgisi çekilememektedir. Bu ve buna benzer durumlarda görüleceği gibi, geleneksel aba güreşleri ilgisizlikten dolayı atıl kalarak milli bünye de maddi ve manevi birçok kayıplara yol açacaktır. Güreşlere yeterli ilgi ve alakanın gösterilmesiyle bu tür kayıpların ortadan kalkacağı umulmaktadır. Ayrıca bir takım gelenekler zamanla ortadan kalkmakta ya da orijinalliğini kaybetmektedir. Bu konuda çalışma konuları ve imkanları gittikçe daralmaktadır. Her geçen gün bu konuda telafisi mümkün olmayan birçok kaybı beraberinde getirmekte ve geleneksel güreşler de kayıplardan nasibini almaktadır. Bir milletin geçmişten süzülüp gelen maddi ve manevi kültürel değerlerini çağdaş kıymetlerle bağdaşlaştırarak ilerlemesi, aynı zamanda geleneksel kültür unsurlarının korunması, millet idealinin tabii ifadesi olarak görülmektedir. (Hemilton, 1995). Mesela; batı Avrupa milliyetçileri bu arada İngiliz ve Uzak Doğu’da Japon muhafazakarlarının kendi geleneklerini koruyarak günümüz dünya medeniyetinin bayraktarlığını yapmaları gibi (Taneri, 1993).

n n n Görülen o ki, geçmişte olduğu gibi bugünde büyük milletler geleneklerine bağlı n n n Görülen o ki, geçmişte olduğu gibi bugünde büyük milletler geleneklerine bağlı milletlerdir. Tarih boyunca büyük milletler içerisinde yer almış olan Türkler’de varlıkların temelini gelenekleri olarak görmüşlerdir. Müziğiyle, giysisiyle, sergilenişiyle, tarzı ve karakteriyle kısacası her yönüyle Türk kültürünün ürünü olan geleneksel güreşlerini, tanımanın değeri ve lüzumu kadar, tanıtmanın fayda ve önemi ortadadır. Çünkü medeni topluluk içinde her milletin aldığı değer, maddi varlıklar kadar manevi varlıklarla da ölçülmektedir. Bu bağlamda araştırmanın içeriği hem maddi hem manevi açıdan önemlidir. Araştırmanın amacı: geleneksel olarak Türk toplumlarında yapılmış ve yapılmakta olan başta aba güreşleri ve diğer geleneksel güreşleri tarihi süreç içersindeki tasvirleriyle gün ışına çıkarmak; orijinal kaynaklara dayalı olarak yenilemek; bu ata sporunun bilinmeyen yönleriyle yarışma adları ve kurallarıyla Türk ve dünya literatürüne doğru yansıtmaktır.

II. 3. GÜREŞ VE ABA GÜREŞLERİNDE BULUNAN MOTİFLERİN TANIMI İLE TARİHİ TASVİRLERİ n Burada II. 3. GÜREŞ VE ABA GÜREŞLERİNDE BULUNAN MOTİFLERİN TANIMI İLE TARİHİ TASVİRLERİ n Burada güreş, aba güreşi, pehlivan, peşrev, cazgır, el yahşısı, müzik ve müzikle ilgililerden bahsedilecektir. III. 3. 1. Güreş n n İnsanlık tarihi kadar eski olan güreş, iki canlının en güzel mücadele örneklerinden biridir. Eski medeniyetlerin hemen hepsinde görülen güreş, Türk spor tarihinde engin ve Türk spor kültüründe zengin bir yere sahiptir. Kaşgarlı XI. Asır DLT’de ‘‘Çalış’’ ve ‘‘Çelme’’ kelimesinin karşılığı olarak ‘‘Güreş’’ (küreş) diye tanımlanmıştır. Aynı sayfada ‘‘çalışçı’’ kelimesi ‘‘Güreşçi’’ olarak açıklanmıştır (Kaşgarlı, 1985). Bu büyük yazar eserinin bir başka yerinde Kız ila küreşme kısrak ile yarışma’’(Kaşgarlı, 1985) diye bir deyişle örnekleme yapmaktadır. Bu iki temel eserden yarım asır sonra(1127 -1144)yazılmış olan ME. ’de de El. Havarizmi güreşe ‘‘küreş’’ derken bu sporun bu isim altında Oğuz, Kıpçak ve diğer Kararhanlı Türk’lerin severek yaptıklarını vurgulamaktadır (El-Havarizmi, 1993). Günümüz Orta ve değer Asya Türk toplumlarından Azeriler ‘‘gülaş’’, Başkurtlar ‘‘köraş’’; Kazaklar ‘‘küreş’’; Kırgızlar ‘‘küröş’’; Özbekler ‘‘kuraş’’; Tatarlar ‘‘körüş(küreş); Türkmenler ‘‘göreş’’; Uygurlar’ın ‘‘küraş(küreş)’’ (KTLS. , 1992) dedikleri görülmektedir. Diğer Türk’lerden Gazgouzlar ‘‘küreş’’; Yakutlar, Sakalar, Tuvalar ve Hakaslar ise ‘‘küraş’’ demektedirler (BRSMSTS. , 1988).

n M. Ö. Türk güreşleriyle ilgili ilk belgeler yeni Çin kaynaklarında ve vesikalarında görülmektedir. n M. Ö. Türk güreşleriyle ilgili ilk belgeler yeni Çin kaynaklarında ve vesikalarında görülmektedir. 1983 yılında Barçuk (Maralbaşı)’un Cona Tim harabelerinde; Çin Fen Bilimleri Akademisi, Arkeoloji Araştırmaları Bölümü’nün 1955 -1957 yıllarında Şien (Congen) şehri civarındaki Şonglinten isimli bölgede Hansülalesi dönemine ait 140 numaralı özel bir mezarda bulunan kap ve heykellerde Türk güreşçilerinin ilk figürleri tasvir edilmektedir (Şinjan Daşü, 1982; Rahman, 1996). n n İlk Türk güreşlerini, ilk Batı medeniyeti güreşlerinden ayıran birçok özellik bulunmaktadır. Bunlardan birisi Türk’lerde namahrem yerlerinin her zaman giyimli ve kapalı olmasına rağmen Batılılar’ın çırılçıplak güreştikleri net olarak görülmektedir (Umminger, 1990; Minkowski, 1963; Vang, 1986). Diğer bir ayırıcı özellik ise geleneksel tarzda yapılan Türk güreşlerinin hepsinde müzik bulunmaktadır. Diğer toplumlarda bu gelenek sadece İranlılarda vardır ki bu da bunlara IX. Asırlarda Türkler’den geçmiş olduğu bildirilir (Lvov, 1989). Ancak şu ana kadar tesbit edilen belge ve bulguların hiç birisi, Türk güreş geleneğinin zengin boyutlarını yansıtmamaktadır. Çünkü güreş, atlı (binicilik) sporlar ve atıcılıktan sonra Türk’lerin sosyal yapı ve yaşayışlarının her safhasında görülebilen diğer bir spordur (Türkmen, 1996; Rahman, 1996; Almas, 1986; BRSMSTS, 1988)

n n Yukarıda da görüleceği gibi güreş sözcüğü bütün Türk toplumlarında birbirine benzer ya n n Yukarıda da görüleceği gibi güreş sözcüğü bütün Türk toplumlarında birbirine benzer ya da aynı şekilde telafuz ediliyor. Bilindiği gibi Anadolu’da güreş sözcüğü halk arasında ‘‘güleş’’ya da ‘‘küleş (Afşin, 1988) diye telafuz edilmektedir. Görülen o ki, eski ve yeni bütün Türk toplumlarında bu sözcüğün kökeninin ‘‘kür’’ olduğudur. ‘‘kür’’ sözcüğü eski Türk yazıtlarında (Orhun ve Yenisey) da sık geçmektedir ve manası ‘‘güçlü’’, ‘‘sarsılmaz’’, ‘‘kuvvetli’’ anlamına gelmektedir(Orhun, 1987). ‘‘Eş’’ ise eski ve yeni Türkçe’de ‘‘arkadaş’’ anlamına gelmektedir. ‘‘Kür-eş-mek’’ ME: ’de kendisine denk başka biriyle aynı mücadeleyi paylaşmak ve yarışmak anlamına gelmektedir (El. Havarizmi, 1993; Kahraman, 1989). Sımakov, bu konuyu daha sade şekilde şöyle yorumlar. Türkler de 7. ve 8. Asırlarda güçlü kuvvetli kişilerin karşılıklı eşleşerek at üzerinde ve yerde saatlerce kür-eş yaparlardı’’ (Sımakov, 1984) demektedir. Her toplumun kültür hayatında farklı boyutlarda görülen güreş sporu, Türk spor geleneğinde çok zengin bir yere sahiptir. Buna rağmen eski Türk toplumları daha ziyade göçebe hayatı yaşadıklarından, konuyu ilgili MÖ. Somut belgelere ulaşmak oldukça zordur. Belli bir coğrafyada değil üç kıtaya yayılmış olan Türkler hakkında tarihi vesikalar daha ziyade yabancı müelliflerden faydalanılarak aydınlatılmaya çalışılmaktadır (Safran, 1993). Güreş ve türleriyle ilgili ilk vesikalar da, Çin kaynaklarından tasvir edilebilmektedir. Hanname, Can Çiyan Teskeresi’nde Türkistan’ın güreşini açıklamakta olup, ‘‘güreş’’ kelimesini ‘‘Jiao Çu’’ şeklinde iki karakter ile ifade etmektedir. Aynı eser güreşlerin yapıldığı esnada güreşçilerin başlarında ve üzerlerinde giysilerin olduğunu ve halk arasında sevilerek yapıldığını vurgulamaktadır (Almas, 1986).

III. 3. 3. Pehlivan n n Bu sözcüğün aslı Farsça olup ‘‘Pehlevan’’dır. Pehlivan ‘‘güreşçi, III. 3. 3. Pehlivan n n Bu sözcüğün aslı Farsça olup ‘‘Pehlevan’’dır. Pehlivan ‘‘güreşçi, yiğit ve bahadır’’anlamına gelmektedir (Develioğlu, 1993). ‘‘Pehlevan ane ’’(Pehlivanlıkla=pehlivancasına=yiğitlikle=yiğitcesine) ‘‘Pehlivani’’ (pehlivanlık=güreşme=yiğitlik) ile ifade edilmektedir (Develioğlu, 1993). XI (11). Asrın sonlarına kadar Türk dilinde olmayan pehlivan sözcüğü, İranlılarla savaş ve barış anındaki münasebetlerle Türkler’e geçmiştir. Önceleri sadece sıfat olarak kullanılan bu sözcük, sonradan özel isim olarak da kullanıldığı olmuştur( Kahraman, 1989). Aslında mitolojiden genellikle uzak sosyal yapı ve yaşayışı yansıtan Türk destanlarındaki ‘‘Alp’’ tipini, İran destanlarında ‘‘Pehlevan’’ olarak geçmektedir. Diğer yabancı destanlarda olduğu gibi İran destanlarının da mitolojik yönü çok ağır basmaktadır. Buna rağmen ‘‘Şahname’’ de Turanlılar (Türklerden) Peşeng, Efransiyab ve Ercasb hem hükümdar hem de pehlivan olarak sıkça geçer. Yine Şahname’de adı İran’lıların efsane güreşçici Rüstem’inki kadar çok geçen Turanlı(Türk) Güreşçi Efransiyab; güçlü kuvvetli ve kolay yenilmeyen bir yiğittir. İranlılara göre düşman pehlivanlarının en ünlüsü Efransiyab’tır. Diğer düşman saydıkları Arap, Rum vb… Kavimlerin pehlivanları, İranlılara göre kolay yenilenlerdir ve fazlaca ciddiye almazlar ( Demirel, 1995). Türk destanlarında ve gerçek hayatta eskiden ve günümüz Orta Asya Türk toplumlarında güreşte galip gelene ‘‘Baatır’’ (Bahtiyar- Kahraman) denir ve o gözle bakılırdı (Savalayev. Bukayev ve Membetkaliyev, 1995). Türk destanlarında pehlivan sözcüğü ‘‘Alp’’ sıfatıyla geçmemektedir. Fakat, savaşlarda güreş (küreş) geçmektedir. Örneğin, iki düşman ordusu karşılaştığı zaman çoğunlukla iki tarafın alp’i veya savaşçısı güreşir, kim yenerse zafer o tarafın sayılır. Manas’ta Türk güreşçici Koşay Han’ın Çinli Coloy Han’la güreşip yenmesi gibi ( Demirel, 1995; Saralayev-Bukayev ve Membetkaliyev, 1995).

n n n XII(12). Asırlardan itibaren özellikle Selçuklular’da pehlivan hem isim hem de sıfat n n n XII(12). Asırlardan itibaren özellikle Selçuklular’da pehlivan hem isim hem de sıfat olarak geçmeye başlar. Bunda önemli sebep de Tuğrul beyin resmi dil olarak Farsça’yı kabüllenmesi de gösterilebilir. Selçuklu emiri Şemsettin İldeniz’in oğlunun adı ‘‘Nusret üd din Muhammed Pehlivan’’olarak geçmektedir (Taneri, 1977). Daha sonraları Şecere-i Terakime(Türk’lerin Soy Kütüğü) ( Ebülgazi Bahadır Han (… 1663)(1972) ve diğer eserlerde pehlivan adı ve sıfatının geçtiği görülebilmektedir (BRSMSTS, 1988: Ciley, 1986; Liu, 1987). Bilindiği gibi bugün Türkiye’de pehlivan sözcüğü güreşçi manasına gelmektedir. Hatta güreşçiler arasında ‘‘sen güreşçi olabilirsin ama pehlivan olamazsın’’ espirisi yaygındır. Bunu demekle pehlivanlığın çok iyi bir güreşçilik gerektirdiği ya da daha iyi meziyetlere sahip olunduğu vurgulanmaktadır. Bugün Azerile’in ‘‘Pahlavan’’, Kazaklar’ın ‘‘Baluvan’’ Kırgızlar’ın ‘‘Balban’’, Uygurlar’ın ‘‘Palvan’’ (KTLS, 1992) dedikleri güreşçiyi hatta iyi güreşçiyi kastettikleri anlaşılmaktadır. Aynı terimi güreşçi için kullandıkları gibi güreş içinde kullanmaktadırlar (Balgambayev, 1985; Bahtiyavov, 1993; Kılıçov, 1995). Orta Asya Türk halklarının ata sözleri ve deyimlerinde pehlivan sözcüğü sık geçmektedir. Örneğin, Kazaklar ‘‘ palwağa on tersi birdey’’ (Pehlivana ters -doğru birdir); ‘‘Balwandıgtı al al biledi, mırzalıgtı mal biledi’’ (Pehlivanlık güçtendir, efendilik maldandır) vb artırılabilir (İsmail ve Gümüş, 1995). Trükmenler de buna benzer sözler sarfederler. ‘‘Gaharını yuwdan-, palwan’’ (Kahrını gizleyen pehlivandır) vb. söylemektedirler (Kürenov ve Gümüş, 1995).

III. 3. 4. Peşrev n n Türk geleneksel güreşlerinden şalvar, karakucak ve yağlı güreşlerde III. 3. 4. Peşrev n n Türk geleneksel güreşlerinden şalvar, karakucak ve yağlı güreşlerde olduğu gibi aba güreşlerinde de peşrev yapılmaktadır. Cazgır dualarından sonra ve güreşe başlamadan önce güreşçilerin müzik ritmiyle (davul, zurna kopuz vb…) ellerini birbirine ve dizlerine çarparak ve sıçrayarak yaptıkları oyun figürleridir. Peşrev Türk müziğinin en mavaf saz eseri forme’dur. Klasik fasılda bu eserin yeri, eğer baş taksimi yapılmış ise ilk öncedir (Develioğlu, 1996). Ancak Peşrev’in aslı ‘‘Pişrev’’ olup Farsça bir kelimedir. Farsça da Piş : ‘‘Ön’’, Rev: ‘‘Giden’’demektir. Buna göre pişrev ‘‘önde giden’’ anlamına gelmektedir (Özkan, 1994). Gerçekten de pişrevler bir faslın en başında çalınan saz eserleridir. Peşrev’e; Güney ve Orta Anadolu’da karakucak ve şalvar güreşlerinin yapıldığı yörelerde bazen ‘‘perdah’’ da denilmektedir (Afşin, 1988). Peşrev ya da perdah olsun bunlar; koşma, karşılama ve özellikle Köroğlu havasıyla ve orta ağırlıkta ritimlerle yapılır. Rumeli ve diğer Batı Türk’lerinde de durum Türkiye’deki gibidir. Türkiye’de daha ziyade davul-zurna eşliğinde yapılan peşrevler. Batı Türklerinde bazen klarnetlerle de bu ritimler çalınabilmektedir( Ülküsal, 1987). Orta ve diğer Asya Türk toplumlarında da güreşlerden önce bu tür ritmik figürler geçmişte ve günümüzde yaygın olarak yapılmaktadır. Ancak, oralarda peşrev (Pişrev) veya perdah diye bir kelime sarfedildiği görülmemektedir. Türkiye’de peşrev dediğimiz bu geleneğe; onlar ‘‘oyun salmak’’(hareket sergilemek) diye adlandırırlar ve ‘‘Küreşçiler oyun saldı’’ diye peşrev çektiklerini kastederler (Bektanov- Musin, 1978; Kılıcav, 1995). n Orta Asya’da güreşçilerin güreşlerden önce bu hareketleri yapmaları, güreşlerden önce ısınmak ve konsantrasyon sağlamak amacının da taşındığı yorumlanmaktadır. Ayrıca, o bölgelerde bu ritimler, Türkiye’dekine oranla daha hızlı karakterlerde sergilenmektedir (Türkmen, 1996).

n III. 3. 5. Cazgır Kökeni ‘‘car’’ olan bu sözcüğün aslı Türkçedir. ‘‘Car’’ : n III. 3. 5. Cazgır Kökeni ‘‘car’’ olan bu sözcüğün aslı Türkçedir. ‘‘Car’’ : ses, seda, çağırma anlamına; ‘‘Carcı’’ veya ‘‘car-çı’’ çağırıcı, seslenici ve ahenkli bağırıcı anlamına gelmektedir (Bakalov, 1986). ‘‘Carçı veya carcı’’ Kırgız, Kazak, Azeri, Tatar, Yakut, Başkurt, Hakas, Özbek, Tuva ve Uygurlar’da ‘‘münadi’’, ‘‘cağırtgan’’, ‘‘tellal (dellal) ve ‘‘çagırıcı’’ anlamına geldiği görülmektedir (Yudahin, 1992; Kazak Tilin Sözdiki, 1989; Baskalov, 1986). n n Osmanlı güreş tekkelerinde duacu sözcüğünün geçmediği ve cazgir sözcüğünün geçmediği göze çarpmaktadır. Rumeli ve diğer Batı Türklerinden Anadoluya geldiği görülen cazgır sözcüğünün (Kahraman, 1989) geleneksel güreşlerde vazgeçilmez bir adet olmuştur. Adı şu veya bu şekilde zikredildiyse de cazgırlığı, ilk olarak MS. 995 yılında yazıldığı bilinen Manas destanında görmekteyiz. Bu arada yapılan her türlü müsabakalarda(güreş, at yarışı v. s) seyircilerin dikkatini müsabakalarda cezbedebilmek, yarışların önemini arttırmak, daha çok seyirci, yarışan atların ve müsabakaların özelliklerini metiyelerle seyircilere yüksek sesle sunmak vb. roller üstlendiği görülmektedir (Saralayev-Bukayev. Membetkaliyev, 1995).

n n III. 3. 6. El YAHŞISI Orta Asya ve diğer Asya Türk toplumlarında n n III. 3. 6. El YAHŞISI Orta Asya ve diğer Asya Türk toplumlarında el: Halk: Yahşı: Güzel ala, saygın, haysiyetli ve dürüst manalarına gelmektedir. Eldik: Halkın anlamını taşımaktadır. El Yahşısı: Halk arasında bulunan en saygın kişi manasına gelir ve bu kişinin dürüst ve şerefliliğinden kimse şüphe duymaz. Kırgızlar bula el cahşısı demektedirler ( Yudahin, 1996; Baskakov, 1986; Kazak Tilinin Sözdiki, 1989). El yahşıları, Orta ve Diğer Asya Türk toplumlarının yapmış oldukları aba güreşleri ve diğer geleneksel sporların organizasyonunda ve yapıldığı esnada bulunurlar. Bu şahıslar müsabakalarda törelere göre en saygın mevkide(yerde) otururlar. Müsabaka esnasında hakemlerin veya organizatörlerin karar veremedikleri ya da zor duruma düştükleri her hangi bir konuda olaya müdahele ederek son noktayı koyarlar. Örneğin; hakemler bir güreşçinin yenilip yenilmediğini, ya da buna dışarıdan itirazlar olduğu veya yenilenin yenilişi tartışılır pozisyonda olduğunda, hakemler karar konusunda tereddüte düşer, karar verir rakip veya tarafları itiraz ederler ise; bu durumda el yahşısı karar verir ve bu karara kimse itiraz etmez (Kaliyev_Orazayev_Sımayılova, 1994).

n n El yahşısı adıyla anılan bir müessese, Türkiye’de yapılan aba güreşi ve diğer n n El yahşısı adıyla anılan bir müessese, Türkiye’de yapılan aba güreşi ve diğer geleneksel sporlarda yoktur. Ancak, yakın tarihlere kadar köy, kasaba ve şehirlerde yapılan geleneksel güreşlerde, bu görevi ve bu fonksiyonları icra eden saygın kişilerin olduğu görülmekteydi. Bu kişiler bulunduğu yörede sevilen, sayılan ve dürüstlüğünden kimsenin şüphe etmediği şahıslardır. Bunlar güreşler yapılırken baş hakemlik görevi gibi bir görev üstlenirler. Her maçı yönetmeyen bu şahıslar, çok kritik maçları yönetirler. Diğer zamanlarda da el yahşısının icra ettiği fonksiyonları yerine getirmektedirler (Afşin, 1989). Türk Töresinin en önemli unsurlarından biri olan ‘‘büyüğe saygı küçüğe sevgi’’ geleneğinden kaynaklanan bu durum, dünyada sadece Türk’lere özgü bir olaydır. Türk spor kültüründe çok önemli bir yeri olan‘‘el yahşısı’’ tarihi engin zamanlara dayanmaktadır. M. Ö 600 yıllarına ve hatta daha öncelere de dayandığı vurgulanmaktadır (Kılıçov, 1995).

Manas Destanı’nda yapılan güreşlerde de el yahşısı olayı şu şekilde geçmektedir. n n n Manas Destanı’nda yapılan güreşlerde de el yahşısı olayı şu şekilde geçmektedir. n n n ‘‘El cakşısı buy boldu Cabık başı kunduzday Cana toksan üy boldu Üy başına karasangı Birden erkek eesi bar… ‘‘El yahşısı (saygın kişi) zorlandı Kunduz tepesi yığılı Doksan çadır ayrıca kuruldu Her çadırda bir bakıcı Temsilci olarak duruyordu…’’ (Mansa II. Kitap, I. Bölüm, 1958). Bilindiği gibi bu tarih M. S. 995 yılına aittir. Bugün bu gelenek Türkiye’de göze çarpmasa da Orta ve diğer Asya Türk’lerinde hala varlığını sürdürmektedir…

n Türk’ler de ‘‘ozan’’ ile ‘‘kopuz’’ pek sonraki zamanlarda ayrılmıştır. Eski Türkler’de musiki ve n Türk’ler de ‘‘ozan’’ ile ‘‘kopuz’’ pek sonraki zamanlarda ayrılmıştır. Eski Türkler’de musiki ve oyun halk arasında pek yayılmıştı. Eski Çin seyyahları Turfan(Türkler) ahalisinin seyahata ve savaşa çıktıkları zaman musiki aletlerini yanlarında taşıyacak kadar müziğe tutkun olduklarını söyledikleri gibi, diğer Çin kaynakları da bu halkların(Tu-ki’e ’lerin) her türlü spor oyunlarında mutlaka müzik kullandıklarını sık belirtmektedirler (Baskakov, 1987; Liu, 1987; Almas, 1986). n n n İslam musiki müellifleri eski Türk musikisi hakkında verdikleri bilgilere göre, Tükler’in Arap ve Acem’lerden ayrı, zengin ve milli musikileri olduğunu belirtirler (Özkan, 1992, 1994). Türk musikisinin esas kaynağı Orta Asya’dır. Musiki sistemi ve ölçüler, Türkler’in bulup kullandıkları sistem ve ölçülerdir. Folklor müziği ve klasik müzik arasında sadece uslüp farkı vardır. Türk’lerin en eski çalgısının ‘‘Kopuz’’ olduğunu eski Çin kaynaklarından öğreniyoruz. O zamanki adıyla ‘‘Pi-pa’’ veya ‘‘Hypa’’ daha sonra ‘‘Kopuz’’ adını alan çalgının bir çeşididir. Pi-pa armudi biçiminde nisbeten kısa saplı bir çalgıdır. Kaynaklar ‘‘Ud’’ ve ‘‘Levta’’ gibi sazların bu çalgıdan türediğini gösteriyor (Özkan, 1994; Vang, 1986). Türk’lerin musiki aletleriyle icra ettikleri terennümlere ‘‘Gök’’, sesle okuduklarına ‘‘Ir’’ ve ‘‘Dule’’ derlerdi. Yalnız bunlardan dokuz tanesinin her türlü spor oyunlarında kullanılması alışılagelmiş bir adetti (Lvov, 1989).

n n Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Orta Asya’daki musiki geleneğine her alanda devam etmişlerdir. Oradan n n Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Orta Asya’daki musiki geleneğine her alanda devam etmişlerdir. Oradan getirdikleri ‘‘dokuz Gök’’ özellikli müziklerini Selçuklular’da ve Osmanlılar’ da devam ettirmişlerdir. Osmanlı padişahlarının günün belli saatlerinde ‘‘nevbet vuran’’, ‘‘dokuz katlı’’, ‘‘mehter bölükleri’’ vardı. Bu Orta Asya’dan gelen musiki geleneğinin temeline dayanıyordu ve oradan gelen müziğin geliştirilmişi veya tekamülü niteliğindedir (Özkan, 1994). Osmanlılar’ın saray düzeyinde yaptıkları her türlü güreşlerde mutlaka müzik bulunmakta idi. Orta Asya’daki ırcı geleneğini üstlenen şairler padişaha ve güreşçilerine şiirler söylemekteydiler (surname). Cazgırlar ise carcıların yerini almıştı (Kahraman, 1989). n Bilindiği gibi günümüz Türkiye’sinde yapılmakta olan geleneksel güreşlerde davul ve zurna mutlaka bulunmaktadır. Aba güreşlerinin yapılmakta olduğu bölgelerden Hatay ve Gaziantep’te de bu durum Türk spor geleneğinin en önemli unsuru olarak varlığını sürdürmektedir (Sarı, 1992; Keskin, 1978).

KAYNAKLAR n n n n n n ABRAMZON, S. M. : (1940), Tvorcesto Kirgizskoge KAYNAKLAR n n n n n n ABRAMZON, S. M. : (1940), Tvorcesto Kirgizskoge naroda, sov. Etnoğrafiya, s. 77 -88, Moskova. ABRAMZON, S. M. : (1945), Çertı voennoy organizatsli i tehniki u Kirgizov (Kırgız Askeri organizasyon ve tekniğindeki özellikler). S. 167 -180. AFŞİN, T. : (1988), Eski Türklerde Beden Eğitimi ve Spor I, Bizim Ocak, s. 48, Eylül. AKMATALİYEV, A. : (1993), Baba Saltı-Ene Adebi, Balasagın, Bişkek. ALEKTOROV, A. E. : (1888), ‘‘Prazdniçniye razvleçeniya, igri Kırgızov’’, Orenburg Listesi, No: 42. ALBOTO, A: (1991), Krasota i Sile, Karaçaevsk. ALINGE, C. : (1967), Moğol Kanunları (Çev. C Üçok), Ankara. ALMAS, T. (1986) ‘‘Hunlarning Kiskiçe Tarihi’’, Kaşgar Uygur Neşriyatı. AYAĞ, A. : (1983), Türklerde Spor Geleneği ve Kırıkpınar Güreşleri İstanbul. BAHTİYAROV, A. : (1993), Kırgzıdın Bozbörü Mayramını Kuttuktooloru, Bişkek BALGAMBAYEV, M. : (1985), Kazantın Ulttık Sport Türkleri, Kaynar. BARTHOLD, V. : (1928), Istoriya Tureyzko-Mongol’skix Noradon, Taşkent. BARTHOLD, V. V. : (1943), Kırgızı, Frunze. BARTHOLD, V. V. : (1990), Moğol İstilasına Kadar Türkistan, (Haz. H. D. Yıldız), TTKY. , Ankara. BASKAKOV, A. N. : (1986), Turkiy Tillar, Milletler Neşriyatı, Pekin. BEKTENOV, Z. /MUSİN, Y. : (1978), Kıgızdın Eldik Oyunları, Frunze. BERNESTAM, N. A. : (1952), İstoriko-Alaya, MİA, 26, Moskova. BLOCQUEVİLLE, C. H. : (1986), Türkmenler Arasında(Çev. R. Akdemir), KTBY: 660, Ankara. BORNEVESKİY, S. B. : (1830), ‘‘Orta Ormanlarında Bulunan Kazak-Kaysatslar Hakkında Notlar’’, Anayurt Notları, Parça 43, Spb. CHANNAME, A. B. : (1987), Şin Jiang, Halk Neşriyatı. CİLEY, V. : (1986), Orta Asya Tarihi, (Çince, Çev. A. Tanrıdağllı), Hunen Maarip Neşriyatı. ÇAKIR, A. : (1993), Karsak Özebekistan’da Eski Bir Halk Oyunu’’, Anayurttan Atayurda Türk Dünyası, Eylül.

n n n n n n n DANIELFERD, J. J. Sotzman. : (1781 -1866), n n n n n n n DANIELFERD, J. J. Sotzman. : (1781 -1866), Uber ein unbe kanntes xylographisches Meistewerk. In Serapeum. Ztschr. F. Bibliothekswissenschaft. Hrsg. Van Robert Naumann. Leipzig. DEVELLİOĞLU, F. : (1978), Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara. DEVLET, N. : (1992), ‘‘Türk Dünyasının demografik ve Ekonomik Yapısına Toplu Bir Bakış’’, TDEK, 2. Baskı, C. 1. Ankara DEMİREL, H. J. : (1995), Türk Kahramanları, Otuken, İstanbul. DİVAYEV, A. A. : (1896), Mesiyatsi V Nazrania Kotovyh Otrazilis Simvali Folklöre Kirkiskogo Noroda, Kazan. DİVAYEV, A. A. : (1907), igri v Proşlih u Kırgızskioy Molodgoji, TBG. , S. 54, Ak-Çar/Taşkent. DOPROSMIYSLOV, I. A. : (1912), Goroda O Sırdorinskogo Regina, Taşkent. EBERHARD, W. : (1940), ‘‘Çin Kaynaklarına Göre Türkler ve Komşularında Spor’’, (Çev. N. Ulutuğ), Ülkü, No: 87 , Mayıs. EBERHARD, W. : (1942), ‘‘Türk Kavimleri Hakkında Çince Vesikalar’’, DTCF Dergisi, Cilt 3. EBULGAZİ BAHADIR HAN: (1972), Şecere-i Terakime (Türklerin Soy Kütüğü), 1660(Haz. M. Ergin), Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul. EL-CAHİZ. : (1973), Hilafet Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri( Çev. Z. Kitapçı), Ankara. ELEEZOVA, T. : (1996), ‘‘Cambıl Cabayev’in Kutluk Töleri’’, Kırgızistan Ayalderi, S. 13, s. 4, Almatı. EL-HAVARİZMİ. : (1993), Mugaddimetü’l Edep, (sd. N. Yüce), TDKY. 535, Ankara. EROL, A. : (1989), Adlarımız, TKAE. Y. : 101, Ankara. FICHER, J. : (1994), Sosyoloji Nedir? (Çev. N. Çelebi), Ankara. GALİEV, Z. V. : (1990), Araştırmacılar ve Kazakistan, Alma Ata. GEORGİ, G. İ. : (1774), Rusya İmparatorluğunda Yaşayan Milletlerin Her Yönlü Açıklaması, SPb. GELİBOLULU MUSTAFA’ALİ. : (1996), Camisu’l-Buhur Der Mecalis-i Sür, (sd. A. Öztekin), TTK. Y. 18, Ankara. GIBB, H. A. R. : (1900), A history of Ottoman Poetry, London. GRENARD, F. (1970), Asyanın Yükselişi ve Düşüşü, (Çev. O. Yüksel) M: e: y: 100 Temel Eser 28, İstanbul. GRODEKOV, N. İ. : (1885), ‘‘Kirgizi i Kakakirgizi sır-dariinsky Oblatı’’, Tom. 1. Yuvidiceskiy bit, Taşkent. GRUSSET, R. : (1980), Bozkır İmparatorluğu, Atilla-Cengiz-Timur (Çev. M. Reşat Uzmen); Ötüken Yç. İstanbul. GÜVEN, K. : (1991), Türk Devletleri ve Türklerin Tarihi, İstanbul. İBRAGİMOV, İ. İ. : (1872), Etnografiçeskiye Poyasneniya Proishojdniya Kazanskin-Tatar, Moskova. İNAN, A. : (1986), Tarihte ve Bugün Şamanizm, TTK Basımevi, Ankara. İMAMOV, A. : (1995), ‘‘Turkman bilen görüşme’’, Türkmenistan Ayaları, S. 41, s. 23 -27, Haziran. İSMALOVA, T. : (1996), ‘‘Genup’u Kafkas Heklarının Küröşlörü’’, Yaşlık Dergisi, S. 46, s. 17 -23, Daşhovuz. KAFESOĞLU, İ. : (1987), Türk Bozkır Kültürü, TKAE. Y. , Ankara.

n n n KAFESOĞLU, İ. : (1986), Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Y. , 4. n n n KAFESOĞLU, İ. : (1986), Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Y. , 4. Baskı, İstanbul. KAHRAMAN, A. : (1989), Cumhuriyete Kadar Türk Güreşi, C. 2, KBY: 1029, Ankara. KALİYEV, C. ; ORAZAYEV, M. ; SIMAYILOVA, M. : (1994), Kazak Halkının Salt-Destürleri, Rayan Alma Atı. KAPLAN, M. : (1995), ‘‘Türk Destanında Alp Tipi’’(Z. V. Togan Armağanı), İstanbul. KARMIYŞEVA, H. J. : (1990), ‘‘Drevnyaya mitologiya ver i kultur Noradov sredney azii’’ Etnofrafiçeskiye Dokumantı, Moskova. n n n n n n KAŞGARLI MAHMUT: (1986), Divanü Lügat-it Türk, 1072 -73, (Çev. B. Atalay), TDK. Y. : 521, C. I-IV, Ankara. KATANOV, F. N. : (1844), O Pogrebalnıh Obriyaduh u Turkiskih Plemen Tzentralney i Vostaçnay Azii, Kazan. KATANOV, F. N. : (1920), Vastoçnoya Kronogiya, Kazan. KAZAK Tilinin Sözdiki, (1989) Alma atı. KESKİN, E. : (1978), Aba Güreşimin, Ankara. KILICOV, D. : (1987), ‘‘Türkmenistan Göröşlardı, Goskomsport TSSR. , Dom Peçaltı, Askabadskiy. KUNTER, B. H. : (1976), Eski Türk Sporu Üzerine Araştırmalar, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul. LEVŞİN, A. İ. : (1832), Kırgızo- Kazahskiy stan-Kırgız-Kaysatskiye npaznestva ı Razuleçenya, Sen Petersburg. LİGETİ, L. : (1986), Bilinmeyen İç Asya (Çev. Sadettin Karatay), TDKY. , No: 257, Ankara. LIU, tasi-Mau. : (1958), Die Chinesinhen Narchrictenzur Geshichte der Ost-Turker, 1 -11 Wiesbaden. LIU, S. : (1987). ‘‘Uygur Lorning örp-aditi’’, Şincan Yaşları Dergisi, S. 19 -80. LVOV, E. L. : (1989), ‘‘Güney Sibirya’daki Türklerin Töreleri ve Dünyaya Bakış Açısı’’, İnsan ve Toplum, Novosibris. MARGULAN, A. H. : (1989), İstustvo Natsionalnih Orudiy Kazahov, Almatı. MASANOV, A. E. : (1966), İstoriya Etografiçeskogo İsledovaniya Kazanskogo Noroda na Teritorii SSSR, Almatı. MANAS III. Kitap, I. Bölüm: (1958), Kırgızistan Memlekettik Basmahanası, Frunze, Bişkek. MİKAİLOVA, A. : (1995), ‘‘Kafkas Eldiklerının Salt Desturları’’, Jıldız Gazatası, Karacavesk. MUSİN, Y. ; AMANKULOV, Z. ; EFİMOVİÇ, F. ; BAYMAN, F. E. : (1976), Kirgiziskiye Natsionalniye Vidi Sporta (Pravila Sorevnovaniy, Sportivna ya Klassifiratsiya), Frunze. MİNGCANOĞLU, N. : (1987), ‘‘Kazakning Kiskiçe Tarihi’’, Sin Jiang Halk Neşriyatı. MINKOWSKİ, H. : (1963), Das Rıngen ım Grublein, Verlog Karl Hofmainin Scharndorf bei 49. Stutrgart. MUSAİNOV, M. : (1993), ‘‘Balban Köröşlerden’’, Densaguluk Gazatası, 30 Agust, Almatı. NECİP, NE. E. : (1995), Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü, (Çev. İ. Kurban), TDKY. : 615, Ankara. NİZAMÜLMÜLK: (1990), Siyaset-Name(Haz. M. A. Köymen).

n n n n n NUTKU, Ö. : (1972), IV. Mehmet’in Edirne Şenliği (1975), n n n n n NUTKU, Ö. : (1972), IV. Mehmet’in Edirne Şenliği (1975), TTK Basımevi, Ankara. Ögel, B. : (1993), Türk Mitolojisi, C. I ve C. II, TTK. Y. : 102, Ankara. Ögel, B. : (1993), Türk Mitolojisi, TTK: 102, Ankara. OMAROV, A. : (1990), Navruz, Alma Atı. ÖMÜRZAKOV, D. ; MUSİN, Y. : (1973), Kirgizki Noradnie İgri, Frunze. ÖMÜRZAKOV, D. : SARALAYEV, M. K. : (1983), Kırgızdın Ulutluk Sportunun Törleri ve Eldik Oyunları, Frunze. ÖZHAN, M. ; MURADOĞLU, M. : (1997), Türk Cumhuriyetlerinde Çocuk Oyunları, KBY. : 1906, Ankara. ÖZKAN, H. İ. : (1994), Türk Musikisi Nazariyatı ve Usulleri, 4. Baskı, Ötüken Neşriyat, İstanbul. POTANIN, (1883), Oçerki-zapadnoy. Mongolii, IV. St. Petersburg. PRÖHLE, W. : (1991), Karaçay Lehçesi Sözlüğü, (Çev. K. Aytaç), KBY: 1304, Ankara. RADLOFF, W. : (1995), Manas Destanı-1846(Çev. E. G. Naskalı), Türksoy Y. : 1, Ankara. RADLOFF, W. : (1979), Sibirya’dan Seçmeler(Çev. A. Temir), KTB Kültür Eserleri No: 6, İstanbul. RADLOV, V. V. : (1970), Primeri Turkmenskih Plemön iz Mirovoy Litetraturi, SPb. RAHMAN, Abdulkerim: (1996), Uygur Folkloru (Çev. S. Yalçın, E. Emet) , KBY. : 1855, Ankara. RASONYI, L. : (1987), Türk Devletini Batıdaki Varisleri ve İlk Müslüman Türkler, TKAE. : 72, Ankara. RASONYI, L. : (1988), Tarihte Türklük, 2. Baskı, TKAE. Y. : 83, Ankara. ROJDESTVENSKY, P. A. : (1929). Animal Style of South Russia nd China, Princeton, N. J. , USA. SAFRAN, M. : (1993), Yaşadıkları Sahalarda Yazılan Lugatlara Göre Kuman-Kıpçaklarda Siyasi, Sosyal ve Kültürel Yaşayış. , Sosyal ve Kültür Yaşayış, TKAE. Y. : 137, Ankara.

n n n n n SARALAYEV, M. ; BUKAYEV, M. ; MEMBETKALİYEV, S. : n n n n n SARALAYEV, M. ; BUKAYEV, M. ; MEMBETKALİYEV, S. : Manastan Kalkan Oyundar, Devler Koleji Y. , Bişkek. SARALAYEV, M. ; (1993), Kırgız Uluttuk Sportunun Türlbrü, Oş. SAMOYLOVİÇ, A. : (130), Türkmenskiye. Razvleçeniya, Kazan. SARI, Z. : (1992). Hatay’da Aba Güreşi, Antakya. SERGEVİÇ, A. : (1976), Puşkin’de Türk- İslam Kültürünün İzleri, Ayyıldız Matbaası, Ankara. ŞAHİN, M. H. ; (1995), Aşırtmalı Aba Güreşi, GÜBESYO, ; Yayınlanmamış Lisans Bitirme Tezi, Ankara. ŞEŞEN, R. : (1985), İslam Coğrafyalarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, TKAE. Y, Ankara. SIMAKOV, N. G, ; (1969), Sotsialniya Funktsiyi i Rezuvleçeniya Kirgiskog Norado, Frunze. SU, R, ; (1994), Türk Halk Oyunları, KBY: 208, Ankara. SÜMER, F. : (1992), Oğuzlar (Türkmenler), 4. Baskı, TDAV. Y. : 89, Ankara. SÜMER, F. : (1985), Yabanlı Pazarı(Selçuklular Zamanında Miller Büyük Fuarı), TDAV. Y. İstanbul. TANERİ, A. : (1976), Türk Devlet Geleneği, Töre Devlet Yayınevi, Ankara. TANERİ. A. : (1993), Türk kavramının Geliştirilmesi, Ocak Y, Ankara. TANIBEKOV, A. : ‘‘Kırgızdan Eldik Oyunları’’Kırgızistan İlimleri Akademisinin el yazması bölümünden alınmıştır(trs). TÜRKMEN, M. (1990). ‘‘Türk Kültüründe Spor I’’, Bizim Ocak, s. 19, 73 -74. Ocak. TÜRKMEN, M. : (1996) Türklerde Geleneksel Atlı Sporlarının Yapılışı, Kaynağı ve Bilinmeyen Yeni Boyutları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, M. Ü. S. B. E. İstanbul. TURMENISTAN SPORTIVNIY, (1989), Goskomport TSSC. , r. Aşhabadskiy, Dum Peçati.

n n n UMMINGER, W. : (1990)İ Die Chronik Des Sports, Chronik Verlag, Dortmund. n n n UMMINGER, W. : (1990)İ Die Chronik Des Sports, Chronik Verlag, Dortmund. ÜLKÜSAL, M. : (1987), Dobruca ve Türkler, 2. Baskı, TKAE. Y. : 64. Ankara. VAMBERY, A. : (1893), Puteşestviye Srdney Azii, Moskova. VERBITZKI, İ. V. : (1893), Altaskiye Inordtzi, Moskova. WASSMANNSDORFF, K. : (1871), Das Ringen im Grüblien Nach einer Fecthandschrift des 16. Jahrhundents. In: Deutsche Turn-Zeitung. Leipzia. WASSMANNSDORFF, K. : (1845), Zur Würdigung der Spie B’schen Turnlehre. Basel. YALMAN (YALKIN), R. A. : (1993), Cenupta Türkmen Oymakları (Haz. Ş. Emir), KBY. : 256, C. 1 -2, Ankara. YUDAHİN, K. K. : (1992), Kıgızdın Tillinin Sözdükü, Bişkek. YUFEREV, V. : (1910), ‘‘Guvstvuet li Turkistan’’, Voprosi po posodu kollonikatsii, Taşkent. YUSUF HAS HACİB, (1988), KUTADGU Bilig, (Çev. R. R. Arat), 4. Baskı, TTKY. , Ankara. YUSUPOV, K. : (1991), Kırgızdar, Bişkek. ZELESKİ, B. : (1991), Jizn v Kazahskih Stepyalı, Alma Atı.